MEZHEPLER VE İSLAM


İslam dininde mezhep olamaz.


Müslümanların kendilerini şu veya bu mezhebe ait olarak nitelendirmeleri Allah'a ve onun Kitabı Kur'an'a aykırıdır. Kuran Allah'ın insanlığa yaptığı tavsiyelerle dolu bir kutsal depodur. "parçala ve yönet" sloganının insanlık düşmanları tarafından kullanılacağını çok iyi bilen Rabbimiz Müslümanları son tavsiye kitabında şu ayetlerle uyarmıştır:


Ve hep birlikte Allah’ın ipine sıkıca sarılın/Allah’ın ipiyle korunun, ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın: Hani siz, birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz, O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alametlerini/göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar.” Al-i İmran, 103


Bu ayet nasıl oldu da bu kadar çabuk unutuldu? Kendine Müslümanım diyenler, Müslümanlıklarını nasıl ve ne ile icra ediyorlar? Farz olmayan beş vakit namazla mı? Herkese farz olmayan hac ile mi? Kur’an’ı öğrenmek ve uygulamakla mı? Ya da konumuz olan mezheplerden birini uygulamakla mı?


Ayet çok açık bir ifade ile uyarıyor: "Hep birlikte" ve "sıkıca" ve de "Allah'ın ipi ile korunun". Bunda anlamayacak ne var da, Müslümanlar kendilerine Sünni olmayı, Şii olmayı, Şafi olmayı ve Hanefi olmayı yakıştırabiliyorlar? Bunlardan birine ait olun diyen Allah mı? Allah Müslümanları bölüp yönetmek için böyle bir tavsiyede bulunmaz. Bir evvelki ayette (Al-i İmran 102 de) Allah iman etmiş insanlara hitap ederek, Allah'ın koruması altına girin ve nasıl korunacağınızı da öğrenin, anlamında hitap etmiştir. Buradaki hitap "müminlere" dir. Ve ayrıca burada bir incelik vardır, çünkü Allah katında mümin olmak en öncelikli özelliktir. Tevhit dediğimiz "LA İLAHE ILL'ALLAH/Tapılacak ilah ve ilahlar yoktur, sadece Allah vardır" anlamına gelen düstur her insanı mümin yapar. Ve Allah "müminler kardeştirler" demekle, bu birliğin ve dayanışmanın ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.


Allah insanları "mümin olmak" sıfatı altında toplamayı ön görmekte iken, Müslümanlar, anlaması zor bir şekilde, kendilerini parçalamışlar ve aralarında savaş bile yapabilmişlerdir. Ey Müslümanlar! Allah'ın ne dediğini anladık mı? Ayetin devamını okuduğumuzda şunu da anlamaktayız. Medineliler, Müslüman olmadan önce kendi aralarında düşman imişler ve "bir ateş çukurunun tam kenarında" imişler. Allah’ın sayesinde, yani Muhammed as ile tebliğ edilen Müslümanlık sayesinde bir araya gelip, o ateşin içine düşmekten kurtulmuşlar. Yani Din ve İman Medinelileri ateşten korumuş ve onları bir arada tutarak kurtarmış. Hatta bununla kalmamış, çok büyük alanlara yayılarak Afrika'nın Kuzeyini, İspanya'yı, Anadolu'yu, İran'ı, Horasan'ı, Hindistan'ı etki alanlarına katmışlardır.


Allah’ın IQRA tavsiyesini o kadar ciddiye almışlardı ki, o zamanlarda tanınan tüm filozofların kitaplarını Arapçaya çevirerek bilime, sanata çok büyük hizmetleri olmuştur. Bu katkı o kadar derindir ki, Avrupalıların Rönesanslarının temeli bile olmuştur.

Bu Mezhep İmamları da sizler ve bizler gibi Kur'an'ı anlamaya çalışmışlar ve yorumlar getirmişlerdir. Ancak onların bir sorunu vardı ki, bu sorun günümüz imamlarının da büyük sorunu olmaktadır: Hadisler. Ve ayrıca onların, günümüzde de sorun olduğu anlaşılan bir tane daha sorunları vardı: Mushaf-Kur'an. Daha bitmedi: Bir de Allah'ın özenle seçtiği kelimelere yüklenen anlam sapması. Kur'an ile bağdaşmayan hadislere inanmaları en büyük problemleri olmuştur. Böylece kendi kafalarına göre hüküm çıkarabilmişlerdir. Allah'ın yenmesine izin verdiği ürünleri "haram" ilan edebilmişlerdir. Bunların en belirgini deniz ürünleridir. Günümüzde bile bazı otoriteler deniz ürünlerini haram ilan edebilmekte ve bunu acayiptir ki Kur'an'a değil, Mezhep İmamlarına dayandırmaktadırlar.


Ne yani? Din İmamların dini mi, yoksa Allah'ın Dini mi? İmamların Dini diyorsanız, o zaman onların kitaplarını okuyunuz ve uygulayınız. Ancak bu taktirde kendinize "Müslümanım" demek lüksünüz yoktur. Siz olsa olsa bir Hanefi, bir Maliki, bir Şafi ve de bir Hanbeli olabilirsiniz. Ayrıca bir de inanç fırkalarına ayrılmak suretiyle de bir Şii, bir Sünni olabilirsiniz. Bu yetmiyormuş gibi bir de kendi aranızda savaşıp da, öldürdünüz ve öldüyseniz cehennemdeki yerinizi de hazırlamışsınız demektir. Allah indinde "bir cana kıymak/öldürmek" affı olmayan büyük günahlardan biridir. Bu yapılan savaş cihat olmadığı için bundan medet ummak ve şehit olarak cennete gideceğini zannetmek olsa olsa ahmaklık olur.

Muhammet as hangi mezhepten idi, sorusuna hiç kimse "şu veya bu mezhepten idi" diye cevap veremez. Ayrıca Allah hangi mezhebi tavsiye ediyor sorusunun da cevabı yoktur. Burada bazı kendini Sünni zannedenler Kur'an bize Sünni olmayı tavsiye ediyor, diyebilirler. Kur'an'da Allah kendi Sünnetini, yani Sünnetullah'ı tavsiye eder. Bu dünyadaki ve evrendeki matematiksel olarak hesaplanabilen bütün kanunları içeren bir işleyiş kılavuzunun okunması ve anlaşılması anlamındadır. Bunu en iyi anlatan ayet Ankebut 20 ayetidir. Allah burada tüm insanlara yeryüzüne dağılıp, yaratmasının nasıl olduğuna bakmalarını ister. Yani ilim yaparak ve eserlerime bakarak, benim hakkında bilgi toplayın, anlamında bir tavsiyedir. Bunu yapan tüm Dünya Vatandaşları Sünnetullah'a uygun davranmış olur. Darwin bunu yapmıştır ve kendisine Sünni yakıştırmasını uygulamamıştır. Dünyadaki çok bilimci Sünnetullah'ı uygular ve kendisini Sünni olarak adlandırmazken, hiçbir şey yapmayıp hatta insanlığa zararı bile dokunabilen birisinin kendini Sünni nitelendirmesinin Allah katında bir değeri yoktur. 


Bu mezhep imamlarının yaşadıkları zamanlar 8. ile 9. yüz yıllar arasındadır. Ebu Hanefi'nin doğumu 699-700 senesindedir. Yani Muhammet as vefatından 67-68 sene sonradır. Bu muhteremler İslam’a ve Allah'ın Dinine katkıda bulunmak için uğraşmışlardır. Verdikleri hükümler Allah'ın Kur'an'ına alternatif olsun diye değil. Bir örnekle devam edelim:


Evcil Eşek eti her dört İmamda haram olarak belirtilmiştir. Yabani eşek eti ise helal olarak;

Deniz Kaplumbağası Hanefi ve Şafi ye göre haram; Maliki ve Hanbeli’ye göre helal!

İstiridye ve ıstakoz Hanefi'ye göre haram, diğer üç imama göre ise helaldir.


Allah Kur'an'da neyin helal, neyin de haram olduğunu belirtmiş olmasına rağmen bu hükümler neden birbirinden farklıdır?

İsterseniz, önce Allah'ın ayetleriyle başlayalım, bakalım O neleri ve nasıl yasaklamış:


2/Bakara, 168:” Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve (tay-yiban) temiz, hoş, yararlı şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.”

 

Bakara Suresi, ayet 172: "Ey iman etmiş kişiler! Eğer siz yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, sizi rızıklandırdığımız şeylerin hoş, temiz ve yararlı olanlarından yiyin ve verdiği nimetlerin karşılığını Allah'a ödeyin"


Hoş, temiz ve yararlı olabileceğini düşündüğümüz, ancak bize yasaklanmış olanlarını da sayalım:


Bakara suresi, Ayet 173: "O size, sadece ölü hayvanı, kanı, domuzun etini...haram kıldı..."


Bakalım Allah ayet 172'de hangi kelimeyi kullanmış. Bizim "hoş, temiz ve yararlı kelimeleriyle anlatmaya çalıştığımız kelime "tayyibat" tır. Bu kelime suyla, sabunla yıkayıp temizlenebilen yiyeceklerden bahsetmez. Yararlı, besleyici, sağlıklı anlamlarını taşır. Yasaklananlar ise Bakara suresi, ayet 173'te sayılmıştır. Bu yasaklar, "haram" kelimesiyle ifade edildiğinden, kesinlikle yenilmeleri yasaktır ve zararlı şeyler sınıfında ele alınmalıdır.


Bu ayetleri Dinde fetvanın nasıl verildiğini göstermek üzere yazdım.


Ölü hayvan: Kadavra anlamında olup tartışmasız ölü her türlü hayvanı kapsar;

Kan: Her türlü hayvanın kanı ve kanından yapılmış her türlü yiyecekler. Bizim hayvan kanı diye tercüme ettiğimiz kelime sadece "kan" dır. Yani İnsan kanı da yemek, içmek haramdır;

Domuzun eti: İşte geldik fetvaya elverişli kelime seçimine. "lahm al-hınzıri" yazıyor Kur'an'da: Lahm=Et ve Hınzır= domuz. isim tamlaması olduğu için, tamlamanın sonunda bir "i" harfi var. Şimdi gidip herhangi bir hocaya: "Hocam, domuz haram mı? diye sorarsanız, alacağınız cevap "evet" olacaktır. Ancak sorunuzda bir eksik yön var. "Domuz eti haram mı?" diye sormadınız. Allah "Domuz eti" haram dedi. Eğer Allah "Domuz" yasak demiş olsaydı, domuzun her şeyi haram olurdu. Derisi, kemiği de haram olurdu. Porkvelour adı altında satılan deri mamullerini giymekte haram olurdu. Peki, domuzun kemiklerinden yapılan jelatine nasıl bir fetva verelim? Bence siz karar verin: Allah domuz eti haram dedi ve domuzun bütününü kastetmedi. Bütününü kastetmiş olsaydı "domuz" haram derdi. Burada karar vermeniz için herhangi bir Mezhep İmamına ihtiyacınız yok.

 

Domuz eti yemezsiniz. Domuz adı haramla beraber anıldı diye, domuzdan yapılan hiçbir şeyi yemez ve üzerinizde elbise olarak taşımazsınız. Bir başkası da ben aldığım hap domuz kemiğinden yapılmış jelatinle kaplanmış ama, ben hastayım bu ilacı böyle içerim, der. Bu kararların her ikisinde de bir sorun yoktur. Şahıslar karalarını kendileri vermişlerdir ve Ahirette Allah'a mazeretlerini kendileri söyleyeceklerdir. Ancak imam xy böyle buyurdu ve ben ona tabi oldum derseniz, Allah ta size:

"Kur'an'a müracaat etmek yerine, imam xy'e mi güvendin?"

derse, ne cevap verirsiniz?


Ekim 2021


Share by: